30 Nisan 2008

8 Yıl Ajax Forması Giyen Adam

Maksat İlker Yasin yalancı çıkmasın

28 Nisan 2008

2.Lig

Adı Bank Asya 1.ligi oldu belki ama biz halen 2.lig diye telaffuz etmeyi tercih ediyoruz, aklımızda kaldığı şekilde. Şehir takımlarının fazla oluşu lige ayrı bir heyecan ve hava katıyor. Sergen'den ve Ronaldinho diye tutturup Brezilya sokaklarında adam arayan Unakıtan'dan dolayı adı sık sık anılan Eskişehirspor, asansör takım olarak bir "merhaba" bir "güle güle" dediğimiz Sakaryaspor, onun ezeli rakibi Kocaelispor ve çalıştırmadık takım bırakmayan,Fatih Terim minyatürü Hikmet Karaman'ın takımı Antalyaspor. İlk dört sırayı paylaşan takımlar bu saydıklarım oluyor bitime sadece iki hafta kala aralarında birer puan farkla. Sakaryaspor içeride İstanbulspor'a, Antalyaspor da içeride Diyarbakırspor'a tek farklı mağlup olunca ligde görünüm değişti bu hafta.Kocaelispor ve Eskişehirspor aldıkları galibiyetlerle 6 puan elde etmiş gibi oldular. Öte yandan 3,4,5 ve 6. sırada yer alıp, playoff maçları sonrası Süper Lig'e merhaba demek isteyen takımların mücadelesi de devam ediyor. Aşağıda yer alan puan durumundan da anlaşılacağı üzere, kalan iki hafta her türlü sürprize açık durumda. Alt lige düşecek olan takımların haftalar önceden kesinleşmiş olması heyecanın eksik yanı olarak görünüyor. Ancak düşmesi kesinleşmiş olan takımlardan İstanbulspor'un bu hafta Sakarya'yı mağlup edip üst sıraları karıştırması süprizlerin bitmediğini gösteriyor.Yukarıdaki heyecana kendimizi kaptırmışken aşağıdaki heyecana da arada göz atmak gerekiyor sanırım.

GS-1 FB-0

Bir Galatasaray-Fenerbahçe derbisi daha geride kaldı. Skor tabelasına bakınca Fenerbahçeliler için alışılagelmiş bir skor değil haliyle. Teknik-taktik üzerine onlarca yorum yapılır, derbi üzerine günlerce konuşulur. Ancak burada oyun düzeninden, taktikten daha önemli bir nokta var: inanmışlık ve azim. Sahada inanmış ve hırslanmış bir Galatasaray vardı;doksan dakikanın tamamı boyunca koşan, pres yapan,defans yapan,gerektiğinde oyunu soğutan,gerektiğinde sert oynayan... Belki teknik direktörü yoktu kenarda ama sahada kazanmaya inanan oyuncular vardı. Maçı yorumlamak pek de anlamlı değil artık. Direkten top döndü, hatalı gol geldi, faul vardı, faul yoktu, orta saha iyidi, kanat tercihleri yanlıştı, çift forvet de nesi..Bunların tamamı zaten konuşulacak heryerde. İnanmamış bir Fenerbahçe karşısında inanmış bir Galatasaray'ı bulunca bu sonuç da doğal sonuç olarak karşımıza çıktı. Bir kez daha bu tarz maçların teknik-taktikten önce motivasyona bağlı olduğunu gözler önüne serdi sarı-kırmızlı oyuncular.Keşke diyebildiğim bir pozisyon yok yenilen hatalı gole rağmen, çünkü ortada bir haketmişlik yok Fenerbahçe adına. Lig bitmedi ama Galatasaray son köşeyi dönüp son düzlüğe girdi finish çizgisini karşısına aldı. Hayırlı olsun... Bir not eklemek lazım Samandıra'da yapılan terbiyesizlik üzerine. Bu takımdı bu sezon Fenerbahçe taraftarını sevince boğan, gururlandıran, heyecanlandıran. Fenerbahçe tarihinde avrupa kupalarında kaç defa nisan ayını görebildi ki bu sezon dışında? Bunun kıymetini bilmeyen, muhtemelen akıldan yoksun, birileri tarafından beslenen bir kaç insan görünümlü ne olduğu belirsiz bu canlılara akıl erdirebilmek pek de mümkün değil. Fenerbahçe'nin attığı iki golden birinde imzası olan Alex'e saldırmak aklı başında insanın yapacağı iş değil maalesef. Hainlik bundan başka bir şey değil.

25 Nisan 2008

Ayarlanmış Heyecan

Nefesler tutuldu, dertler bir kenara bırakıldı, iş güç askıya alındı,varsa planlar iptal edildi herkes haftasonu oynanacak derbiyi bekliyor. Nereye baksak derbi ile alakalı birkaç şey duymuş ya da görmüş oluyoruz. Gazetelerin bir haftalık sür manşetleri, televizyon haberlerinin ana konusu bu derbi ile alakalı.Bitime 3 hafta kala oynanacak olması,puanların eşit oluşu derbiyi daha heyecanlı kılıyor herkesin gözünde. Futbolla pek ilgisi olmayan, "nereye koşuyor bu 22 kişi" diyen insanlar bile derbi muhabbetlerine kulak kabartıyor, merak ediyor olacakları. Malumunuz son senelerde Fenerbahçe-Galatasaray derbileri şampiyonluğun belirleneceği son haftalara denk geliyor. 04-05, 05-06, 06-07 sezonlarında lig şampiyonunu belirleyişi açısından hep kritik haftalara denk geldi derbi maçı ya da getirildi. Evet getirildi diyorum çünkü bu kadarına tesadüf demek biraz zor sanırım. Dikkatleri zaten üzerine çekmiş olan bir derbinin bir de kader maçı değeri kazanması oynanacak olan maçın değerini bir anda kat kat arttırmış oluyor. Tüm ülke işini gücünü bırakıp bu hadiseye odaklanıyor. Bu durumda haliyle yayıncı kuruluş, sponsorlar ve bu işten geçinen daha nice kuruluş para kazanmış oluyor. Gazeteler derbi ekleri vererek, sürmanşetler atarak tirajlarını arttırırken, spor gazeteleri tiraj rekorlarını derbi haftasında kırıyorlar.Belki de endüstriyel futbolun bir getirisi bize derbi maçının son haftalara denk geliyor olması. Sadece bizim ligde mi böyle diye baktığımızda karşımıza çıkan cevap hayır oluyor. İngilterede son haftalara denk gelen maçların neredeyse tamamı ilk 4 sırayı zorlayacak takımlar arasında oynanıyor. 38 haftalık Premier Lig maratonunda 31.haftada Chelsea-Arsenal ve Manu-Liverpool, 34.haftada Manu-Arsenal, 36.haftada Chelsea-Manu maçları oynanıyor. Bu haftasonu oynanacak olan Chelsea-Manu maçının ligin kaderini belirleyecek maç olması pek de şaşırtıcı değil sanırım.
Ardından İspanya'ya göz atıyoruz. Burada karşımıza çıkan tablo da pek şaşırtıcı cinsten değil aslında. Derbi denilince belki de tüm dünyada akla gelen ilk maç olan Barcelona-R.Madrid maçının 38 haftalık maratonda 36. haftaya denk gelmesi sanırım beklendik sonuçlardan birisi bu tablo çerçevesinde.

İspanya'nın ardından İtalya'da Seria A fikstürüne uzanıyoruz belki burada bizi farklı bir tablo bekler umuduyla. Ancak yine yanılmıyoruz ve beklediğimiz tablo burada da karşımıza çıkıveriyor. Milano şehrinin ezeli rakip olan iki takımı Milan ve İnter takımları da 38 haftalık ligde 36.haftada karşı karşıya geliyor. Yani bitime sadece iki hafta kala, ligde heyecanın tavan yaptığı zaman aralığında. Tamamen tesadüf! olarak avrupanın en önemli üç liginde kritik maçlar 36.haftada oynanıyor.

Biz de onlardan mı öğrendik bilmiyorum ancak bitime sadece 3 hafta kala oynanacak olan bu kritik maçların tamamına şans demek pek mümkün değil sanki. Önümüzdeki sezon da artık tamamen şans eseri! ile çekilen kuralarda son haftalara denk gelen önceden ayarlanmış heyecanlı maçlar seyrederiz.

İlk Maçlar

Şampiyonlar ligi ve Uefa mücadelelerinde ilk maçlar geride kaldı. Ancak oynanan dört maç sonucu galip gelebilen bir takım yok. Riise'nin yaptığı güzellikten bir tane de Lucio yapmış kendi kalesine gönderdiği topla. Edu girmiş bu hafta adamların ruhuna heralde.Ronaldo da penaltıyı kaçırınca herkes birbiriyle sözleşmiş gibi maçları berabere bitirdiler. Rövanşlar çekişmeli geçecek gibi görünüyor bu skorlara bakılınca. Final için her takımın umudu var rövanş maçları öncesinde. Deplasmanda gol atmayan ancak her defasında gol avantajıyla evine dönen Chelsea öküz kuvvetiyle defans yapar, Bayern gol atmak için saldırır -Getafe maçında paçayı son ancak kurtarmışlardı bu defa ne yaparlar kestirmek zor-, Fiorentina içeride Rangers'ı rahat geçer diye düşünüyorum.Manu-Barca maçı ise en keyifli rövanş olacak gibi duruyor. Finalin favorisi olan Manu'nun işi sanıldığı gibi pek de kolay olmayacak. Herkes kırmızı bir final beklerken, Moskova'da belki de kırmızı renginden herhangi bir iz olmayacak.

24 Nisan 2008

Bunlar Oldu





Vallahi de Helal Billahi de Helal

Eee şu an bütün Türkiye'de Sivasspor konuşuluyorken bizim de bir şeyler karalamamız lazım diye düşündüm.Şu genç yaşımda futbol adına bana yeni heyecanlar kazandırdığı için zaten bu takıma sempatim vardı ama şurda ligin bitimine birkaç hafta kalmış ve hala şampiyonluk için yarışıyor olmaları benim gibi şampiyonluk kupasını ömrü boyunca sadece 3 büyüklerin elinde görmüş; üst üste şampiyonluklar yaşayan o eşsiz bordo-mavili Karadeniz frtınasını hiç izleyememiş insanlar için yeni bir tat yeni bir heyecan adeta.Bence futbol adına son yıllardaki en önemli dönüm noktalarından birisi Sivas yönetiminin Lorant'tan sonra yeni Lorant'lar(!) aramaması ve takımı genç yardımcı hoca Bülent Uygun'a emanet etmesiydi.Her ne kadar basında çıkan konuşmalarını ve maç sonlarında demogojiye kaçan yorumlarını sevmesem de Bülent Hoca sanırım herkese istenince başarılabileciğini gösterdi.Kendisi her maçtan sonra "ne de olsa bizi şampiyon yapmayacaklar" diye açıklama yapıp belki de oyuncularının üstündeki stresi azaltmaya çalışıyordu ancak görüldü ki iyi oynayan bir takımın önüne hakemler veya federasyon da bir yere kadar geçebilir.Anadolu takımları "abi bizim önümüzü keserler mutlaka" diye sezonu açıp hedefi orta sıralar olarak belirleyince ligimizin hali malumunuz...Toplamda 3 forveti olan Sivas'ta Balili ilk yarıdaki Galatasaray maçından beri sakat, stoperlerden Hakkı neredeyse 1-2 ay sakattı Diallo ise kışın 1ay boyunca Afrika Kupasında milli takımla birlikteydi, sağ kanatta küme düşen Sakarya'dan Musa, ortada Ankaraspor ve Ankaragücü'nün mükemmel orta sahalarından(!) kendine yer bulamayan Devran, kalede Trabzon'un bir türlü beğenmediği Petkoviç...Bu takım gerçekten de iyi iş çıkarmış demek düşüyor bize.Yeri gelmişken Sivasspor'u favorisi olmadığı 2.lig'den Süper Lig'e taşıyan İsmail Kartal'ın da kulaklarını çınlatalım. Türk futbolunda bir klasiktir: Takımı 2.lig'den Süper Lig'e çıkaran hocayla yola devam edilmez, onların yerine Pecze, Susiç, Hikmet Karaman gibi 'eskiler' gelir ve sürekli biri diğerinin yerini alıp durur.Yıllar önce Rasim Kara Rize'yi çıkarmıştı Süper Lig'e de nedense o bile gönderilmişti!Fenerbahçeli eski futbolcu İsmail Hoca gerçekten de başarılı bir çalıştırıcı, geçenlerde TRT'de onunla ilgili bir programda sık sık yurtdışında yetenekli gençleri izlediğini ve araştırmalar yaptığını öğrendim.Hatta yardımcı antrenörü şimdi Galatasaray'da oynayan Barış'ı, Serkan'ı ve Beşiktaş'taki Aydın'ı İsmail Hoca'nın kendisine birkaç yıl önce söylediğini anlattı...Ne diyelim futbolumuzda İsmail Kartallar Bülent Uygunlar Bülent Korkmazlar, yani bu işe gönül verenler, suratları da taktikleri de eskiyen gezici teknik direktörlerin yerini alsın da biz de azcık daha tadalım bu yeni heyecanları...Bu arada Bülent Korkmaz demişken yakında onunla ilgili de bir yazım olacak.Her fırsatta o iğrenç sesi ve hareketleriyle maç sonu açıklamalarında Bülent Korkmaz'a sataşan ve başkanlığını yaptığı kulübün düştüğü durumu kabullenemeyen İlhan Cavcav'a yazmazsam rahatlayamayacağım çünkü...

21 Nisan 2008

Başkan Sahaya!

3. lig 1. grup maçında 88. dakikada Aksarayspor'un verilmeyen golü sonrası 3 yıllık hak mahrumiyeti olan, ancak sahte kimlikle üstelik kenarda hem de deplasmanda maçı seyreden Aksarayspor başkanının yan hakeme saldırışı.
Her ne kadar tipi bir başkandan ziyade arı kovanına saldıracak ayıcığı andırıyor olsa da yumruğu sallayan sahte kimlikli başkan da bu resimdeki abimiz oluyor. Dayının tipi bir çizgi film karakterini andırıyor ama hangisi olduğunu çıkaramadım.

Peki bu abimiz neden gülüyor hatıra fotoğrafı kıvamında...

PSV

Son dördü üst üste olmak üzere, son dokuz yıldaki yedinci şampiyonluğunu aldı PSV dünkü Vitesse galibiyetinden sonra. Şampiyonluğu getiren golü eski takımı Vitesse olan Lazoviç atmış. Toplamda varolan şampiyonluk sayıları ise 21. 1928 yılından bu yana şampiyonlukların sayıldığını göz önüne alırsak son yıllardaki yükselişleri oldukça şaşırtıcı, ya da Ajax'ın son zamanlardaki düşüşü üzücü demek de mümkün. Ne diyelim, hayırlı olsun şampiyonlukları. Uzaktan bakınca kaleciden başka herşeyi andıran kaleci Gomes fotoğrafta şebek rolünü üstlenmiş görünüyor.Bu ligin üstüne de bu kaleci yakışır ancak... Gelecek sezon şampiyonlar ligi ve uefa kupası mücadelesine gidecek olan takımlar ise playoff maçları sonunda belli olacak.Ligi 2,3,4 ve 5. sırada tamamlayan takımlar şampiyonlar ligine gidebilmek için mücadele edecekken, ligi 6,7,8 ve 9. sırada tamamlayan takımlar uefa kupasına gitmek için ter dökecekler. Ajax - Heerenveen, NAC Breda - Twente eşleşmeleriden şampiyonlar ligi bileti alacak olan takım belirlenmiş olacak. Feyenoord, Groningen, Roda ve Nec Nijmegen ise uefa kupasına bilet kapma uğraşında olacaklar.Lig sonuncusu önümüzdeki sezon Hollanda Jupiler Ligi'nde mücadele edecek, ancak onun üstünde yer iki takım ligde kalabilmek için bir bir alt ligden gelecek olan takımlarla play-aut maçları yapacak. Bu maçlar sonucu ligin kaderi de tayin edilmiş olacak. Bu arada önümüzdeki sezon büyük ihtimalle Ajax'tan ayrılacak olan Huntelaar, rakip filelere yolladığı 34 golle ligin gol kralı oldu.

Ligimizdeki hedefsiz takımların durumu göz önüne alınınca, playoff ve playaut maçları heyecan katabilir bizim ligimize de. Süper Lig' gelecek olan üçüncü takımın playoff maçları sonunda belirleniyor olması ve bu maçların lige ayrı bir hava kattığı gerçeği bu fikri uygulanabilir kılıyor benim gözümde.



19 Nisan 2008

Yolcudur Abbas

Manisaspordan bahsediyorum. Büyük yatırım ve umutlarla geldiler süper lige. Mustafa Denizli, Ersun Yanal takımı çalıştırmış olan isimler arasında bulunuyor. Denilson geliyor diye ortalığı titrettiler ama en azından Zelenka'yı getirdiler. Ersun Yanal FM efsanesi olan adamları da birer birer takıma topladı. Geçen sene zirveyi zorladılar, Fenerbahçe mağlubiyetinden sonra bellerini doğrultamadılar. O mağlubiyetten bu yana önlenemez bir düşüş içerisindeler. İçeride oynanan Sakarya maçında çıkan olaylar sonrası aldıkları cezalar, bu sene gündeme oturan Vestel'in desteğini çekmesi, kalecileri Ufuk'un uzun süreli sakatlığı düşüşe sebep olarak sayılabilecek nedenler arasında sanırım.
Bugün kaybettikleri Gaziantespor maçı sonrası süper lig maceraları noktalanmak üzere, mucizelere ihtiyaçları var artık. Kadroya bakıldığı zaman en kötü ihtimalle orta sıralara oynar dersiniz. Ancak bu senenin sürprizlerinden birini gerçekleştirmek üzere Manisaspor. Ligin bitimine 10 hafta varken bu takım bu kadroyla ligde kalmayı bir şekilde başarır diye düşünüyordum, ancak beni de yanıltmak üzereler. Teknik direktör değiştirdiler fakat çare bulamadılar düşüşlerine. Yılmaz Vural vakası mı denir, ya da Holosko'nun gidişi mi denir, Vestel'in desteğini çekmesi mi denir bilemiyorum ancak görünürde umut vermiyorlar ligde kalmak için. Bunun farkında olan Levent Eriş şanslarının oldukça azaldığını söylemiş. (Sen Adana Demirspor'u bırak gel sonra da durum vahim diye söylen buralardan.) Manisaspor'un kazanması rakiplerinin de kaybetmesi gerekiyor. Olur mu? Olur belki ama bunun adı da futbol mucizesi olur artık. Tarzanlar, Kasımpaşa'yı yalnız bırakacak gibi durmuyorlar...

İsmini Söyle


Brezilyalı futbolcuların lakaplarını kullanıyor olmalarına en çok spikerler seviniyordur sanırım. Neyse ki Brezilya federasyonu FIFA'ya isimleri yolladığında lakapları da yolluyor da herkes rahatlamış oluyor. Bazı lakap ve tam isimler şöyle:

Edison Arantes do Nascimento---Pele
Arthur Antunes Coimbra---Zico
Vítor Borba Ferreira---Rivaldo
Frederico Chaves Guedes---Fred
Carlos Caetano Bledorn Verr---Dunga
Nélson de Jesus Silva---Dida(kaleci)
Edvaldo Alves de Santa Rosa---Dida
José Roberto Gama de Oliveira---Bebeto
Lucimar Ferreira da Silva---Lucio
Ronaldo Luis Nazário de Lima---Ronaldo
Ricardo Izecson dos Santos Leite---Kaka
Ronaldo de Assís Moreira---Ronaldinho
Robson de Souza---Robinho
Antônio Augusto Ribeiro Reis Junior-Juninho
Marcos Evangelista de Moraes---Cafu
Ricardo Luiz Pozzi Rodrigues ---Ricardinho
Sérgio Cláudio dos Santos---Serginho
Socrates Brasileiro Sampaio De Souza Vieira De Oliveira---Socrates

Bu sonuncusunu yazdıktan sonra pes ettim.

Çok Biliyorsunuz!

Ne zaman bir transfer yapılsa şu ülkede, ilk 3 maç sonrası yapılan transfer hakkında hükme varılır. Ya idam sehpasına oturtulur ya da bulutların üzerinde bir seyahata gönderilir takıma yeni katılmış adam. Son olarak Maldonado örneği var elimizde. İdam sehpasına çoktan oturtuldu kendisi. Ara transferde katıldı Fenerbahçe'ye. Farklı bir ülkeden, farklı bir iklimden gelişi, oturmuş takıma monte oluşu, yeni bir hayat...Lugano ilk geldiği zamanlarda saat dilimine alışamadığını, uyku düzeninin bozulduğunu söylemişti, ama onu da pek sallayan olmamıştı. Bunlar asla tartışılmaz bizim futbol programlarında. Düz oynuyor, gerek yoktu böyle adama, takımın düzenini bozdu ve daha nice yorumlar. Yapılan yorumlardan biri artık "oha" dedirtecek düzeyde. Efendim bizim engin bilgili spor programı yorumcularımız diyorlar ki : "Biz sahaya çıksak en az onun kadar iş yaparız.." Bu durumda bize de "Çok biliyorsunuz zaten!" demek düşüyor.

Şubattan Önce Şubattan Sonra


Takip edenler iyi bilir Fethiyespor 2.ligde yeni bir takım. Ancak bu sezon başında gösterdiği mükemmel form grafiğiyle herkesi şaşırtmıştı. Adanademir ve Mersin İdmanyurdu gibi devlere karşı son haftalara kadar iyi mücadele ederek 3.sıraya yerleşmiş ve yükselme grubuna gitmeyi kıl payı kaçırmıştı.Bu 2 takım yükselme grubuna gidince geri kalan 8li içinde baraj maçlarına gitmek için şüphesiz en önemli avantaj Fethiyespordaydı. En yakın rakibi Alanyasporun 9 puan önünde 2.devreye başlayan Fethiyespor'a bir şeyler oldu. Ligde oynadığı son 9 maçta 19 gol yiyip 6 mağlubiyet 2 galibiyet ve 1 beraberlik alabilen şimşekler şu anda 4.sırada. Aldığı 2 galibiyetin de ligden düşmesi kesinleşen Uşakspor'a karşı olduğunu hatırlatalım. ( hatta Fethiye'deki maça Uşakspor 8 kişi çıkmıştı!) Kadrosunda eski Beşiktaş'lı Fevzi Tuncay ve Gençlerbirliği'nde uzun yıllar forma giymiş Nihat gibi isimleri barındıran lacivert-beyazlıların bu duruma düşmesi bir Fethiyeli olarak beni de üzdü tabiki. 10000 kişilik modern stadı, mükemmel tesisleriyle B kategorisi standartlarının çok üzerinde imkanlara ve takıma her zaman destek veren Belediye Başkanına rağmen Şubattan beri bir şeyler ters gidiyor. Allahtan çok sevdiğim ve değer verdiğim teknik direktör Mustafa Ceviz'in istifası kabul edilmedi de Fethiyespor yönetimi herkese bir ders vererek başarısızlığın bütün suçunu teknik direktöre yüklemedi. Birkaç gün önce Fethiyedeydim, Fethiyesporla ilgili muhabbetlerde başarısızlığın nedeni olarak devre arasında Antalya'da günaşırı yapılan iddaa ve maçkolik turnuvaları gösteriliyor.Zira bu turnuvalarda birçok oyuncu sakatlanmıştı ancak elde edilecek gelir düşünüldüğünden bunlar pek de önemsenmedi ve Fethiyespor neredeyse 2 günde bir sürekli maç yaptı. Bu konu gerçekten çok önemli ve herkesin bundan ders alması gerekiyor bence.Umarım sezon sonunda lacivert-beyazlılar ilk 2 sırayı alır da ben de çok sevdiğim ve büyük heyecana sahne olan baraj maçlarında Fethiyesporu da seyredebileyim!

18 Nisan 2008

Kalli

Öncelikle herkese merhaba.Dostum Muhder'in daveti üzerine ben de yazıyorum artık.Bana bu şansı veren Dostum'a sonsuz teşekkürler...Muhder blogun açılışını Zico'yla yapmıştı, ben de blogun yeni yazarı ve bir Galatasaray'lı olarak Kalli ile başlamak istedim.Malumunuz takım içindeki mükemmel dayanışma(!) ve işbirliğinin(!) sonucunda yollar ayrıldı Kalli'yle.Yaşlı Kurt sessizce gitti Türkiye'den.Taraftarın sevgilisi Adnan Polat başta Lincoln olmak üzere futbolculardan gelen şikayetleri anında değerlendirdi ve şampiyonluğa giden takımın hocasız kalmasına neden oldu.Kariyerinde hem Almanya'da (Kaiserslautern) hem de Türkiye'de Galatasaray'la şampiyonlukları bulunan Kalli,Türk futbolunda devrim denince Derwall,Terim ve Denizli ile birlikte akla ilk gelen isim.92-93'te Galatasaray'a tam 4 kupa kazandıran,Eintracht Frankfurt mucizesine imza atan,Bülent Korkmaz,Hakan Şükür,Okan,Papen Mustafa,Hamza gibi büyük yıldızları türk futboluna kazandıran Kalli eminim ki çok da üzülmemiştir yolların ayrılmasına.Bu sezon GS belki de şampiyon olacak; Kalli'nin de kariyerinde 1 kupa eksik oluverir biter (her nekadar takımı 28 hafta çalıştırmışsa da).Ancak şımarık Lincoln ve dostlarıyla işbirliği yapan Hakan'ı,Okan'ı affedecek mi bilinmez.Vefa gerçekten de sadece semtmiş diyesi geliyor insanın.Neymiş futbolcuları gerçek yerinde oynatmıyormuş!İnsanlarımız tekdüzeliğe ve yeni şeyleri denemekten korkup ancak hazırlık maçlarında yaratıcılıklarını sınayan teknik direktörlere o kadar alışkın ki Kalli bir lig maçında yeni bir bek veya önlibero denediğinde yer yerinden oynuyordu.Yıllar önce Capello da stoper Desailley'i önliberoya koyduğunda eleştirilerden korksa bugün birçok teknik direktörün can simidi olan önlibero kavramı belki de bu kadar meşhur olmayacaktı.Bir yanda Carlos-Edu-Lugano ve Gökhan'la Avrupa'nın en iyi defans bloklarından birine sahip Fenerbahçe, diğer yanda İbrahim Üzülmez-Gökhan Zan ve Toraman'la Milli Takımın defansını besleyen Beşiktaş... Galatasaray Uğur(Sabri)-Servet-Song(Emre)-Volkan(Hakan Balta) gibi çok daha mütevazı bir geri dörtlüyle bu 2 takımdan 10-11 gol daha az yemişse ve ligin en fazla gol atan 2.takımıysa herkesin biraz düşünmesi lazım.
Belki de Galatasaray bu sezonu şampiyon kapatacak ve herkes Hakan Şükür'ün mükemmel kaptanlığından,Ümit Karan'ın ve Lincoln'ün harika gollerinden bahsedecek ama biz Kalli'nin yaptıklarını unutmayacağız.İsmini anmayacak olanlar olsa da biz onun her golde ilk defa bir maça gelmiş olan çocuğun gözlerindeki sevince benzer yaşadığı heyecanını yüreklerimizde paylaşmaya devam edeceğiz.Mehmet Topal,Uğur Uçar,Serkan Çalık,Barış Özbek ve Orkun Usak gibi genç yıldızların her parlayışında sizce de onu anmamak mümkün mü?

KMK

Sol tarafta bulunan katkıda bulunanlar kısmından da anlaşılacağı üzere artık tek yazarı değilim bloğun. KMK da bundan sonra bloğun ayakta durmasına katkı sağlayacak. Alt liglerdeki terfi maçlarını seyredecek kadar, alakası olmamasına rağmen Bjk-Fb maçı için İnönüye gidecek kadar futbol taraftarıdır kendisi. Ancak yine de tuttuğumuz takımları önceden söylemek sanırım daha iyi olacak. Bloğun ilk postu olan Zico resmi benim hangi takımı tuttuğumu açıklıyor sanırım. Bu posta koyduğum resim de KMK'nın hangi renklere gönül verdiğini açıklamaya yeterli. İki futbol taraftarı olarak ne kadar iyi idare edebilirsek, o kadar iyi idare etmeye çalışacaz bloğu. Hoşgeldin KMK!

Transfer Demişken


Fazla yorum yapmaya gerek yok sanırım. Hooijdonk'un da zamanında söylediği gibi : Quality Turkish Media...

16 Nisan 2008

Robert Pires

Arsenal'in EPL'de Manchester hakimiyetine kafa tuttuğu yıllarda takımın Bergkamp, Henry, Viera ile birlikte en önemli isimlerindendi Robert Pires. Arsenal'a geldiği zaman yirmiyedi yaşını yaşayan bir futbolcuydu, pek de Arsene Wenger'in tercih ettiği yaş aralığında değildi aslında. Fransa'dan bol bol futbolcu alan, değerlendiren, parlatan Wenger onu da Marsilya'dan alıp koymuştu takıma. Yeri geldi sağ tarafta oynadı, yeri geldi sol tarafta oynadı, orta sahanın ortasında bile oynadığı oldu. Genelde düz oynamayı seven, takıma katkı sağlayan bir oyun stili vardı. Sahaya yakışan, durduğu yeri dolduran,futbol zevki veren bir adamdı. Asistleriyle, golleriyle, duran toplardaki etkisiyle, inanılmaz plaseleriyle kısa zamanda Higbury ahalisinin beğenisini kazanmayı başarmıştı.
Arsenal'de oynadığı zamanlar zihinlere getirildiğinde belki de akıllarda kalan en önemli olay bir Manchester City maçında Henry ile birlikte kullanmaya çalıştıkları penaltı vuruşuydu. Henry ile penaltı atışı öncesi birşeyler konuşmuş o zaman anlam veremediğim bir deneme yapmışlardı. Henry topa vuracak gibi yapıp bırakmış ancak Pires hareketlenmekte gecikince penaltı ziyan olup gitmişti. İlk başlarda anlam veremediğim dediğim bu olayın aslının Cruyff'a ait olduğunu sonradan öğrenebildim . Cruyff Ajax'ta oynadığı zamanlarda penaltıyı bu şekilde kullanmış, şaşkın bakışlar arasında topu filelere yollamış.Bu atışın aynısını denemeye çalışan Pires-Henry ikilisi bunu başaramayınca ingiliz medyasına da malzeme olmuş, basının önünde özür dilemek zorunda kalmıştı.


Bizim bildiğimiz klasik futbolcu tipinden farklı bir oyuncuydu Pires. Biz futbolcuları o dönem eğlence merkezlerinde görüp, televole programlarında vole beklerken kendilerinden, aslında futbolcuların sosyal sorumluluk taşıyabileceklerine pek ihtimal vermiyorduk. Pires o dönemler politik demeçler vermekten çekinmiyor, verdiği demeçlerde aslında sosyal sorumluluk taşıdıklarını da vurguluyordu.

Arsene Wenger'in tercih ettiği yaş aralığında olmadığını söylemiştim yazının başında, ancak yine Wenger'in gençleşme politikasının kurbanı oldu Pires. Kadroya girmemeye, önemsiz maçlarda saha sürülmeye başlayınca Wenger ile arasında sorunlar da baş göstermeye başladı. Barcelona ile oynanan şampiyonlar ligi final karşılaşmasında belki de kupaya malolan Lehmann'ın kırmızı kartı sonrası oyundan alınan isim Pires oldu. Oyundan alınışı esnasında yüz ifadesinin nasıl olduğunu maçı seyretmiş olanlar çok iyi hatırlar. Sözkonusu olan maçın Fransa'da oynanıyor olmasının Pires için ayrı bir darbe olmuş olması da yadsınamaz. Higbury'de oynadığı son maç aynı zamanda Higbury'de oynanan son maç olma özelliğini de taşımaktadır. Bu maçın Tottenham ile olması ayrı bir anlam katıyor sanırım bu maça. Son maçından sonra adı Galatasaray da dahil olmak üzere birçok kulüple anılmaya başlandı. Kendisi için belki de en mantıklı olan kararı verdi Pires ve yükselişte olan takımların başını çeken Villareal ile sözleşme imzaladı. İlk sezon yaşadığı sakatlık sonrası takımı yalnız bırakan Pires bu sene takımda yer buluyor. Bizler de Nihat vesilesiyle kendisini seyretme imkânı bulabiliyoruz. Bana "iyi ki futbol diye bir oyun varmış" dedirten birkaç adamdan biri olan Pires belki asla bir Henry kadar, Bergkamp kadar efsane olamayacak ama futbol sahalarından bir Pires geçti dedirtecek.

15 Nisan 2008

3.Lig ve 3.Lige Terfi Maçları

Ülkemizde sadece tek ligin olmadığını anlamak biraz zaman alacak sanırım. 3.Ligde son 3 haftaya girilirken gruplarda heyecan devam ediyor. Efendim bendeniz de Belediye Vanspor destekçisi olarak takip ediyorum 3.ligi. Bu noktada 3.ligden canlı maç skorlarını yayınlayan maçkolik sitesine teşekkürleri yollamak lazım. Hele benim gibi Ankaradan maç takip etmeye çalışıyorsanız bu hizmetin ne kadar değerli olduğunu anlayabilirsiniz.Son 3 haftaya girilirken lider Malatya Belediye ile aynı puana sahip bizimkiler, bir galibiyet gerekiyor 2.ligi garantilemesi için. Bu arada belediyenin desteklediği takımların başarılı olduğu gerçeği yine ortaya çıkmış oluyor. Bu sene değişen statüde 3.ligde gruplarında ilk 3 sırayı alan takımlar direk olarak 2.lige çıkarken, 4 grupta bulunan 4 ve 5. sıradaki toplam 8 takım kendi aralarında tarafsız sahada oynayacakları eleme usülü maçlar yapacak. Bu maçlar sonunda 2.lige 2 takım daha gelmiş olacak. O eşleşmeler de belli olduğu zaman buradan yazmaya çalışırım. 3.lige çıkma mücadelesinde ise terfi maç programları belli oldu. İlgili linkte terfi maçları bölgeleri, tarihleri mevcut: tıklayalım görelim. En ilgi çekici olanı ise yazmak istedim buraya.

D GRUBU
GRUP MERKEZİ
MANİSA
TARİH
30 NİSAN - 04 MAYIS 2008

İZMİR (GÖZTEPE)
İZMİR (ULUCAK BLD.)
AYDIN (ÇİNE MADRAN)
AYDIN (KUŞADASISPOR)
KÜTAHYA (GAYBİEFENDİ)
KÜTAHYA (E.Ç.ÇAĞ.AZOT)
DENİZLİ (KONAKSPOR)
MUĞLA (DALYAN BLD.)

Bir de 5.bölge B grubunda Osmaniye'den katılan bir takım var: Önderspor. Ölesiye destekçisiyim şu andan itibaren. Ne Osmaniye ile bağlantım var ne de takımı daha önce seyretmişliğim var. Bir takımın adı aynı zamanda benim de adımı taşıyorsa destek vermeyip de ne yapayım? Haydi bastır Önderspor. Bu da takım fotoğrafı:

Zico



Arthur Antunes Coimbra..Bildiğimiz Zico yani. Futbolculuğunu canlı gözlerle seyredemedim ama TRT sağolsun nostalji kuşağında seyrettirdi. İnternet iyiden iyiye ayağa düşünce youtube sağolsun yetişti imdadımıza. Futbolculuğunu tartışmak sanırım pek yersiz bir olay olacak. Teknik direktör olarak fazlaca tartışıldı, tartışılmaya devam edilecek de. İlk geldiği zamanlar kafasında soru işareti olanların başındaydım. Scolari ile anlaşıldı haftaya geliyor, on gün sonra geliyor derken bi baktık zico çıkagelmiş stadda poz veriyor ayağında topla. Geldiği zamanlar japon sitelerinden de takip edemiyorduk, ne yapmış, neler etmiş. Japoncayı karikatür zanneden bendeniz doğal olarak takip edemiyordum. Birkaç ingilizce metin bulabilmiştim ancak. Japonlar zico'nun eleştirilerden çok fazlaca etkilendiğini, kendisini bu anlamda değiştirdiğini yazmışlardı. Kısmen de böyle oldu Fenerbahçe başındayken. Çift forvet denedi, farklı farklı şeyler oynatmayı denedi. En son tek forvetli sisteme karar verdi, ardından hergün yaptıklarının üzerine birşeyler koyarak ilerlemeye devam etti. Eleştiriler olumlu oldukça gözönüne alıyorum diyecek kadar farklı bir insandı. Bu dakikadan sonra eleştirilmem eleştiririm diyenlere inat bizi şaşırttıkça şaşırtıyordu. Sporcu kişiliği bir yana, beyefendi tavırları, ortamı germeyen konuşmaları, alçak gönüllü hareketleri kendine hayran bıraktıracak sebeplerden sadece birkaçı. Oynadığı dönemin en iyi futbolcusu olan adama kalkıp da "sen futboldan anlamıyorsun" demek ne kadar saçma ise ziconun bu eleştirlere karşı sessiz kalması bir o kadar takdir edilecek noktadır. Fenerbahçe'nin zico ile anlaşması bilinçli bir hareket miydi bilemiyorum ama son zamanlardaki en faydalı hareketlerden biri oldu. Takım üzerindeki baskıyı azaltacak tecrübeye sahip, takım üzerine egemenlik kurabilecek kadar otoriter, alex'in manevi babam diyebileceği kadar sevecen bir insan. Uzun zamandan beri bir teknik adamla sözleşmenin uzatılmasını bu kadar fazla istiyorum. Her daim sakinliğini koruyabilen, sahip olduğu kariyere rağmen alçakgönüllüğünü bir an olsun bırakmayan, takıma örnek olabilecek bir adama sahip olmak her zaman elde edilebilecek birşey değil sanırım. Arsene Wenger de arsenale Japonya üzerinden gelmişti. Acaba diyorum bir Arsene Wengerimiz olabilir mi?

Bu poz geçen sene yapılan elit teknik direktörler toplantısından. Jose Mourinho yaklaşıp Zico'ya hayran olduğunu söylüyor ve odasında Zico fotoğraflarının asılı durduğunu söylüyor. Bu vesileyle kendisiyle foto çektirip odaya asacağını belirtiyor. Joe Cole ise Zico hayranı olduğunu gizlememiş, Zico benim kahramın diyerek, İstanbul'da kendisiyle tanışma fırsatı yakaladığı için çok heyecanlı olduğunu söylemişti. Böyle bir teknik adamı elde tutmak çok kritik bir dönüm noktası olacak Fenerbahçe için.

14 Nisan 2008

Arsenal

Yan tarafa arsenal resmi koyup hakkında yorum yapmamak da olmaz sanırım. Arsene Wenger ismidir bu takıma sempati duyma sebebim. Mühendislik eğitimi alıp, üstüne iktisad masterı yapmış olan arsene wenger aynı zamanda kulübün ekonomi işlerine de bakan, futbolcuların ne kadar ücret alacağına karar veren adam. Fransadan bulup getirdiği genç adamlar, onları aldığının çok üstüne satan sakin bir fransız. Geldiğinden bu yana üçüncü jenerasyon futbolcularıyla sahada arsenal. Manu, Liverpool gibi takımların kadroda barındırmayacakları oyuncularla şampiyonluk yarışının içine girdiler. EPL'de ilk 4te bulunan takımlardan daha az para harcayan arsenal stadını da sponsorla birlikte yaptı. Fabregas, Flamini, Hleb, Adebayor..bu ve bu tarz oyuncuları bulup getiren arsene wenger iyi bir işe imza attı aslında. 87 doğumlu Fabregas takımın beyni, bu yaşına rağmen kesintisiz 11 oyuncusu.Bu sene lige oldukça iyi başladılar, bir ay öncesine kadar da ligdeki durumları da şampiyonlar ligindeki durumları da oldukça iyiydi. Ama gerek tecrübesizliklerinin gerekse de hatalarının kurbanı oldu takım. Milanı italyada yenen ilk ingiliz takımı oldular , ardından liverpool deplasmanında dakika 84te avanatajı yakalayan taraf oldular. Bir dakika sonra yapılan penaltı tecrübesizlikten başka birşey değildi. Chelsea deplasmanında da manu deplasmanında da öne geçen taraf olmalarına rağmen iki deplasmandan da 2-1 lik skorlarla boynu büyük ayrıldılar sahadan. Son hafta stresini kaldıramadı genç oyuncular. Talihsiz sakatlıklar yaşadılar. Rosicky, Van Persie genelde sakat geçirdiler sezonu. Eduardonun da ayağı kırılınca talihsizlik de tavan yaptı arsenal. Tek ciddi sorun defanslarında aslında. Senderos denen baki mercimek kılıklı adamın bulunduğu defansa ne kadar iyi demek mümkündür? defansı biraz daha sağlamlaştırıp bu kadroyu korursa arsenal muhtemelen birkaç sene içerisinde çok daha iyi bir konumda olacak. Arsene wenger gider diye korkanlardandım ama kulüp başkanı ben burada oldukça arsene wenger de burada olacak, bir sorunumuz yok dedikten sonra korkular yerini umutlara bıraktı.

13 Nisan 2008

Kezman!

Geldiği ilk zaman neden alındığını anlamamıştım aslında. Tek forvet oynamaz diye az söylenmedim kendi kendime. PSV'de golleri sıraladığı aralar arkasında robben ve romedahl vardı. Hollanda liginde atılan goller zaten genelde pek belirleyici olmuyor bence. Her hafta düzinelerce goller atılıyor. Geçen sezon inönüde attığı gol kredisini baya arttırdı. Bu sezon başında yine bjk maçında attığı gol sabır konusunda kendisine kredi sağladı. Oldu, oluyor, olacak derken sınırların tam ucuna ulaştı kendisi. Bir takımda alex gibi bir adam varken, penaltıyı bir başkası neden atmak ister? Ardından hiçbirşey olmamış gibi hareket etmesi ayrı bir tartışma konusu sanırım. Forvetsiz oynayan bir takım var sahada. Bu dakikadan sonra artık karşılıklı faydasızlıktan başka birşey olamaz sanırım. Sezon sonu gelecek herhangi bir teklif olursa kesinlikle kabul edilmeli. Zico uzun zamandan beri ilk defa futbolcusunu eleştirdi: "Penaltıyı alex atmalıydı. Kezman penaltıyı istememeliydi.." ha bu takımın forvet semih de değil, o ayrı..